Türkiye’nin Yeni İklim Hedefi, Emisyonlar Artmaya Devam Edecek

Türkiye’nin emisyonlarının 2035’e kadar artmaya devam edeceği, İkinci Ulusal Katkı Beyanı’nın (NDC 3.0) açıklanmasıyla birlikte resmiyet kazandı.

Haber Giriş Tarihi: 01.01.1970 02:00
Haber Güncellenme Tarihi: 01.01.1970 02:00
https://www.kirsalhaber.com/

İklim Değişikliği ve Çevreye Duyarlı Tekonolojiler konusunda uzman olan ve halen Max Planck İnovasyon ve Rekabet Enstitüsü’nde kıdemli araştırmacı olarak çalışmakta olan Dr. Ezgi Ediboğlu, Türkiye’nin emisyonlarının 2035’e kadar artmaya devam edeceğini ve 2035'te ki emisyonların bugünden yüzde 16 daha fazla olacağının altını çizdi.

Dr. Ezgi Ediboğlu konuyla ilgili yaptığı değerlendirmelerde şu ifadelere yer verdi;

''Türkiye’nin emisyonlarının 2035’e kadar artmaya devam edeceği, İkinci Ulusal Katkı Beyanı’nın (NDC 3.0) açıklanmasıyla birlikte resmiyet kazandı. Yeni iklim hedefine göre Türkiye’nin 2035’teki emisyonları, 2023 seviyelerinin yaklaşık %16 üzerinde olacak. Ancak bu artış, şişirilmiş bir referans senaryo ile kıyaslanarak,‘‘%41 azaltım’’ şeklinde sunuluyor.

Belge, çok sayıda strateji ve eylem sıralasa da, kritik boşluklar barındırıyor: Fosil yakıtlardan çıkış planı belirsiz, 2053’te net sıfır emisyon hedefine ulaşmak adınahiçbir somut ara hedef ve takvim yok, üstelik uygulamayla ilgili ciddi soru işaretleri var.

Birleşmiş Milletler Çevre Programı’nın ve Uluslararası Enerji Ajansı’nın son raporlarıyla karşılaştırıldığında, Türkiye’nin yeni taahhüdünün küresel ısınmayı1,5 ya da 2°C ile sınırlandırma hedefleriyle uyumlu olmadığı da açıkça görülüyor. Bu haliyle İkinci Ulusal Katkı Beyanı, iddialı bir iklim vizyonundan çok, emisyon artışını perdeleyen bir hesaplama yaklaşımı sunuyor. 

%41 azaltım iddiası yanıltıcı: Türkiye’nin emisyonları artmaya devam edecek

Türkiye, İkinci Ulusal Katkı Beyanı ’nı, Brezilya’nın Belem kentinde düzenlenen BM İklim Zirvesi’ne (COP30) bir gün kala, BM İklim Değişikliği ÇerçeveSözleşmesi Sekreteryası’na sundu. Bu belgede açıklanan temel hedef, toplam emisyonları 2035 yılına kadar  643 milyon ton CO₂e (karbondioksit eşdeğeri)seviyesine indirmek. 

Emisyonların herhangi bir kısıtlama olmadan, mevcut seyrinde artmaya devam ettiği ‘‘referans senaryo’’da, 2035 yılında emisyonların yaklaşık 1,1 milyar tonaulaşacağı hesaplanıyor. Türkiye’nin iklim hedefi ise 2035 yılında emisyonların bugünkü emisyonlara kıyasla azalması değil, bu referans senaryoya göre 466milyon ton - yani %41 - daha düşük olması. Belgeye göre bu taahhüt, 2053’te net sıfır emisyona ulaşma hedefi ve Türkiye’nin uzun dönemli stratejileri ile uyumlu. 

Peki gerçekten öyle mi?

TÜİK verilerine göre Türkiye’nin 2018 yılında yaklaşık 530 milyon ton CO₂e olan emisyonları, 2023 yılında yaklaşık 552 milyon ton CO₂e’ne yükseldi. İkinci Ulusal Katkı Beyanı’na göre ise 2035 yılında %41’lik azaltıma rağmen 643 milyon ton CO₂e olacak. Kısacası, 2018’e kıyasla yaklaşık %21’lik, 2023’e göre ise yaklaşık %16’lık bir artış gerçekleşecek. Bu yaklaşımı günlük hayata uyarlayarak örneklendirecek olursak: 60 liralık elbiseye 100 liralık etiket koyup ‘‘%40 indirim’’ duyurusuyla 60 liraya satmaya benzetebiliriz.

Devletler sözlerini tutsa bile ısınma 2.3 - 2.5°C’yi bulacak

Özetle Türkiye’nin emisyonları, 2035 yılına kadar artmaya devam edecek ve plana göre ancak 2038’de tavan yapacak. Oysa küresel iklim bilimi otoritesi olanHükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nin 2022’de yaptığı analiz , küresel ısınmayı 2°C ile sınırlandırmak için emisyonların ‘‘en geç 2025 yılından öncezirveye ulaşması ve 2030 yılına kadar dörtte bir oranında azaltılması gerektiğini’’ bilimsel olarak ortaya koymuştu. 

BM Çevre Programı’nın bu ay yayımlanan ‘‘ Emissions Gap Report 2025: Off Target ’’ başlıklı raporuna göre ise Paris Anlaşması’nın belirlediği 1.5°C hedefiniaşmamak için devletlerin 2035 yılına kadar emisyonlarını, 2019 yılına kıyasla %55 oranında azaltmaları gerekiyor. Hedef 1.5°C’den 2°C’ye çıkarıldığında dahi2019’a göre %35’lik azaltım şart görünüyor. 

Bu rapora göre, ülkelerin taahhütlerini tam olarak yerine getirmeleri halinde bile sıcaklık artışının yüzyıl sonunda 2.3 - 2.5°C arasına ulaşacağı belli. Dolayısıyla

Paris Anlaşması’nın getirdiği, sıcaklık artışını 1.5°C ile sınırlama hedefinin kaçtığı, artık bilimsel bir gerçeklik. 

Bu veriler ışığında düşünürsek, Türkiye sadece yetersiz bir iklim hedefiyle dikkat çekmiyor, 2035 için resmi olarak emisyon artırımı taahhüt etmiş durumda.Raporun büyük bölümünde Türkiye, G20 grubu içinde değerlendiriliyor. Bu gruptaki diğer ülkeler gibi, Türkiye’nin taahhütlerinin, küresel ısınmayı 1.5-2°C ilesınırlandırma hedefiyle uyumlu olmadığı vurgulanıyor. 

Yenilenebilir enerjiye geçiş hızlı ve kararlı olmalı

İkinci Ulusal Katkı Beyanı’nın en kritik eksikliği ise enerji alanında. Fosil yakıtlardan çıkış planı belirsiz ve kömürden çıkış taahhüdü yok. Her alandaolduğu gibi yenilenebilir enerji kapasitesinin artışına dair de net hedefler ve yatırım takvimleri yok. 

Bu eksikliklerin önemini anlamak için Uluslararası Enerji Ajansı’nın ‘‘ World Energy Outlook 2025 ’’ raporu açıklayıcı olabilir. Rapora göre küresel enerjisistemi hızla elektrifikasyona kayıyor. Elektrik talebi, yapay zeka ve soğutma ihtiyacındaki artış gibi faktörlerin etkisiyle dört kat daha hızlı büyüyor. Fosil yakıttalebi - özellikle petrol ve kömür - ise 2030 yılı civarında zirveye ulaşacak. Bu nedenle, elektrik talebinin artışı, şebeke yatırımlarının yapılması, depolama veyenilenebilir entegrasyonu gibi alanlarda yaşanacak gecikmeler, bu geçişin Türkiye için çok daha maliyetli ve yavaş olmasına neden olur. Türkiye, enerjidönüşümüyle ilgili niyetlerini sıralamış olsa da, yatırım takvimi, finansman kaynakları ve şebeke güçlendirme planları yeterince net değil. Oysa yatırım,altyapı ve hız şart. 

Fosil yakıt ithalatına bağımlı olan, elektrik ve soğutma talepleri hızla artan Türkiye için yenilenebilir enerjiye hızlı ve kararlı bir geçiş, hem ithalat faturasınıdüşürmek hem de enerji güvenliğini artırmak açısından kritik öneme sahip.

Planlar bol, ara hedefler yok, somut adımlar ise yetersiz

Ulusal Katkı Beyanı’nda Türkiye’nin mevzuatlarına ve politikalarına da yer veriliyor; önlemlerden, stratejilerden ve eylemlerden bolca bahsediliyor. Örneğinİklim Değişikliği Azaltım Stratejisi ve Eylem Planı ’nın 49 strateji ve 260 eylem içermesi ve İklim Değişikliği Uyum Stratejisi ve Eylem Planı ’nın 40 strateji ve 129eylem üzerine kurulması gibi bilgilerin yanı sıra enerji verimliliği, yenilenebilir enerjinin artırılması, elektrifikasyon, emisyon ticaret sisteminin (ETS) kurulmasıgibi örnekler, doğrudan belgede yer alıyor. 

Bunların her biri, kulağa doğru geliyor. O halde, bunca plan içinden cevaplarının bulunmasını bekleyeceğimiz somut sorular şunlar: 2053 net sıfır hedefi için hangi sektörler, hangi adımlarla, hangi zaman aralığında, ne kadar emisyonu kademeli olarak azaltacak? Bu soruların cevaplarını içeren somut ara hedefler ve takvimler yerine, yapılması gerekenleri, Türkiye’nin verileri ile çoğunlukla teorik olarakbetimleyen çok detaylı planlarımız var. 

Peki bu planların uygulamasına güvenebilecek miyiz? Planların çokluğuna rağmen bugüne kadar atılmış somut ve hesaplanabilir adımların azlığı, belgenininandırıcılığını zayıflatıyor. Ayrıca Beyan’da, 12. Kalkınma Planına atıf yapılarak, 2053 net sıfır hedefi için her yıl GSYH’nin yaklaşık %1,7’si kadar ek yatırımgerekeceği ifade ediliyor. Bu ek yatırımın nasıl geleceği, gelirse doğru kullanılıp kullanılmayacağı önemli soru işaretleri. Ertelenmiş bir ihtiyacın belgesi

Atık yönetimi gerçekten başarı hikayesi mi?

Türkiye’nin yeni iklim hedefindeki bir diğer sorun, atık yönetimi konusunda fazlasıyla iyimser olması ve mevcut politikalardan övgüyle söz etmesi. OysaTürkiye’nin atık hacmi 2024’te 120 milyon tona ulaştı. İllegal olarak yakılanları ve nehirlere dökülenleri saymadan, resmi verilere baktığımız senaryoda dahiatıkların çoğu depolanıyor. Üstelik Türkiye, Avrupa’dan en çok atık ithal eden ülke. Tüm bunlara rağmen Ulusal Katkı Beyanı’nda gerçeklikten uzak adımlarınyer alması, akıllara şu soruyu getiriyor: Bu belgedeki eylemlerin uygulanacağını ne kadar güvenebiliriz? 

Sonuçta ortaya iyi niyetli ifadelerle dolu fakat matematiği belirsiz; vaatleri geniş fakat bağlayıcı adımları eksik; teoride katılımcı, pratikte tartışmalı, küreselgereklilikler açısından ise açık biçimde yetersiz bir belge çıkıyor. Gerçek bir iklim politikası için her şeyden önce referans senaryonunşişirilmesinden vazgeçmek gerekiyor. Ardından ise mutlak azaltım hedefi belirlenmeli ve yıllara bağlanmış planlarla, şeffaf bir yol haritası ortaya konmalı.Örneğin İstanbul Politikalar Merkezi’nin ‘‘ 2053’te Net Sıfıra Doğru ’’ başlıklı çalışması, Türkiye’nin bir yandan ekonomik büyümesini sürdürürken bir yandanda sera gazı emisyonlarını düşürebileceğini verilerle ortaya koyuyor. Ancak bunun için kararlı ve zamanında adımlar atmanın gerekli olduğunu gösteriyor. Buadımları içermeyen İkinci Ulusal Katkı Beyanı, Türkiye’nin iklim vizyonunu güçlendiren bir belgeye değil, ertelenmiş bir ihtiyacın belgesine dönüşüyor.

Kaynak: İklim Masası, www.iklimmasasi.com

Referans: Dr. Ezgi Edipoğlu